30 Ekim 2011 Pazar

S E Ç ! M p 3 - PART II

Barış Hayta - acılarım dinermi


Barış Hayta - Güle güle


Barış Hayta - Aşk





Sertap Erener - Bir Damla Gözlerinde



Çok geç oldu belkide düşündük taşındık
Bir çok şeyi birbirimizden sakındık
Bir şey eksik cümlede
Yüklemmi özlemmi sakladığın şey her neyse beni üzermi

Öyle çok şey varki içimde
hep sustuk konuşmak yerine
Konuşmadığımız her ne varsa
Seninle sakladım gözlerimde

Ne olur sende fazla üzülme
Hep kendi kendine yenilme
Konuşmadığımız her ne varsa seninle
Bir damla gözlerimde

Belki yanlış yoldayız
Kaybolduk kaybolduk gizleyince kendimizde yorulduk
Her hatada telafi gerekli değilmi
Bizi durduran gurur mu kibir mi

Öyle çok şey varki içimde
hep sustuk konuşmak yerine
Konuşmadığımız her ne varsa
Seninle sakladım gözlerimde

Ne olur sende fazla üzülme
Hep kendi kendine yenilme
Konuşmadığımız her ne varsa seninle
Bir damla gözlerimde

Candan Erçetin Aranjman (2011)


23 Ekim 2011 Pazar

Yılların düetisyeninden Yeni Albüm (2011)






Özer Atik Şarkıları

Özer Atik - Tutsam Ellerinden



Özer Atik - Ben Elleirn Olmadan da Yaşarım


Tolga Cevik & Özer Atik - Yalan Sanirim


Özer Atik - Sen Ordasın


Özer Atik Biz yalandan sevemeyiz


Özer ATik- Mühürlüdür Adın


Özer Atik- Yasak Değil Miyim Ben Sana


Özer Atik- Ben Varım


Özer Atik - Yok Böyle Bişey


Özer Atik- Ver Elini İstanbul


Koray Candemir & Özer Atik - Olmadı


Özer Atik - Tek Başıma Çaresiz


Özer Atik - Allı Turnam


Özer Atik - Umarsız Sevdalarım

16 Ekim 2011 Pazar

Ekim yolcusu


2011 yılının 2 Ekim'i. Bir jüri için Erzurum'a gidiyorum.

Otobüsün kalkmasına on beş dakika var. Banklardan birine oturuyorum. Tatlı bir güneş. Simidimi bir sokak köpeğiyle paylaştıktan sonra yerime geçiyor, camdan dışarı bakmaya başlıyorum. Otobüs üniversite öğrencileriyle dolu. Ekim. Dönem başı. Çoğu bu yola ilk kez çıkıyor, 1. sınıf.

Derken henüz on yedi-on sekiz yaşlarında bir kız biniyor otobüse, neredeyse bir çocuk. Uzun, dalgalı, koyu kestane rengi saçları, kocaman kahverengi gözleri var. İlk anda tanıyamayacağım kadar uzak. Aniden irkiliyorum. Mümkün değil! Ama ben bu yüzü tanıyorum. Bu gidişi iyi biliyorum. Yanımdan geçerken, ellerim iki yana düşmüş, büyülenmiş gibi bakıyorum yüzüne. Bir an için göz göze geliyoruz. Gözlerinden bir ilgi kavsi geçse de beni tanımıyor. Yerine oturuyor. Çaprazımda. Başımı hafifçe çevirsem onu görüyorum.

Bir yabancıyı izler gibi gizlice izliyorum onu. Aslında utanıyorum. Ama üst üste yapışmış ve aslında tek ve mutlak bir "Ben" olan sonsuz sayıdaki "Ben"lerden ayrılan bir "Ben" karşıma dikilmişken, başka türlüsü mümkün değil. "Her dem yeniden yaratılan" "Ben"lerden biri, bir gölge suretinde karşıma dikilmiş.

Bazı şeyler hiç değişmemiş. İşte o da ben de sarsıntıya aldırmadan dizimize dayadığımız deftere cümleler yazıyoruz meselâ. Ara sıra dışarı bakıyoruz. Asfalt üzerine konmuş kuşu otomobil ezer diye korkuyoruz. Biri elinde diğeri kucağında iki çocukla karşıya geçmeye çalışan bir kadın görünce yüreğimiz ağzımıza geliyor. Yol kenarında otobüse el kaldıran mahzun ihtiyarın nasıl bir hayatı olduğunu düşünüyoruz. Çiçeğe uzanan bir kız çocuğunu bir resim olarak zihnimize işliyoruz. Otobüs bir dağ başında mola verdiğinde simidimizden kalan parçayı minik sarı kedinin önüne bırakıyoruz. Ayaklarımızın altında uzanan sis denizine, ekim bu, sararmaya başlayan ağaçlara, toprağın üzerinde burgaçlanan kuru yapraklara, tepelere düşmüş ilk kara, geliyorum diyen kışa büyülenmiş gibi bakıyoruz. Muavinlerin "Kolonya" hikâyesinden hâlâ hoşlanmıyoruz. Hâlâ başımızı koltuğa bırakıp da iki satır uyuyamıyoruz.

Çok şey değişmiş. Giderken Hamsiköy'e, dönerken Aşkale'ye kadar ağlayan bir çocuk o. Benimse ağlamalarım bambaşka coğrafyalara çoktan kaymış. O henüz ihtişamı yara almamış bir dağı tırmanacak "Zigana'nın körü"ne sadaka vermeyi borç bilen otobüslerin içinde. Bense eskiden kıvrım kıvrım tırmanılan dağları şimdi tünellerle kestirmeden geçiyorum. O, bu yolun her halini her mevsimini bilecek, "Yeni yollar" yapılmamış daha. Benimse yolum hayli kısalmış, hayli konforlanmış. O iklimin de dağların da ağaçların da renklerin de adım adım değişmesini ilk kez görüyor. Bense ezber etmişim çoktan. Beni otobüs tutmuyor artık. Oysa onun her virajda başı dönecek. Bu berbat bulantıyı eksiltebilmek için Değirmendere'nin, Harşit'in köprülerini sayacak. Onun bindiği otobüslerde elma bahçeleri ile dolu vadiler boyunca sonuna kadar açık radyodan maç yayınları dinleniyor. Benimse koltuğumun önünde ekran var, sevdiğim şarkılar liste'de hâlâ olmasa da.

Bilet almakla yerine oturmak arasındaki mesafe bazen hiç bitmeyerek bazen yetmeyerek bindiğim her otobüsteki yol arkadaşlarımı bir bir hatırlıyorum. Kulaklarım tıkanıyor. Dönüp çaprazıma bir kez daha bakıyorum. Sırtında o yavruağzı kazak var, kol ağızları eprimiş ama vazgeçilemeyen o kazak. Başını cama dayamış. Yanındaki koltuk boş. Küçük çantasını oraya bırakmış.

Gitsem. Dikilsem karşına. Yanındaki koltuğa otursam. Desem ki? Ne desem?

Ne kadar çok yol arkadaşı olacak. Ve bazıları ne kadar fena olacak.

Sus. Konuşma en iyisi.

Geriye dönüp otobüsün arka sıralarına doğru bakıyorum. Göz göze geldiğim ama tanıyamadığım kahverengi gözlü, uzun siyah saçlı (veya belki değil?) benden daha yaşlı bir kadın beni göz hapsine almış mıdır? Belki o beni tanımıştır da ben onu tanımamışımdır.

Nazan Bekiroğlu

S € Ç ! M p 3


Ercan Saatçi - Şarkılar Seni Söyler








Mustafa Cihat - Bahanem Yok








Kalbe Söz Geçmiyor Efendim








Zeki Müren - Zehretme Hayatı Bana Canım








Uğur Murathan - Anlatamam Görmen Lazım








Gitarcı (Serkan Çevik) - Sen Gelmez Oldun(canlı performans)








Ajda Pekkan - Ağlama Anne








Ozan Doğulu & Sezen Aksu / Kaybolan Yıllar










Yüksek Sadakat - Döneceksin diye söz ver








Barkın Tarım - Hayata Dair








Mehmet Sayar - Hatalar İnsana Özgü










Hakan Emre Ziyagil - Açma Zülüflerin (Enstrümantal)










Aykut Kuşkaya - Allah Sorar (2011)








Levent Dörter - Gel Al Anılarını








Tarkan - Sen Çoktan Gitmişsin










Onur Şan - Anladım








Mithat Körler - Güneşimi Kaybettim








Leyla ile Mecnun - Falan Filan

14 Ekim 2011 Cuma

Kendine acımak - Mustafa ULUSOY

Suratını asma kaderine.

Gülümse.

Nedir ki seni zavallı yapan? Günlerdir, haftalardır, aylardır, kim bilir yıllardır bir kendine acımadır tutturmuş gidiyorsun. Ayağına taş değse, ah vah etmek, kendine acımak için hazır bekliyorsun.

İstediğin bazı şeylerin olmaması mı yürüdüğün yolları sarp, soluduğun havayı keskin yapan? Nereden biliyorsun neyin şer, neyin hayır olduğunu? Nasıl bu kadar eminsin? Kendini arıyorsun, ama yanlış yerde. İçinde kendini yitirip gittiğin yol başka bir yönde.

Ah vah ettiğinde, sızım sızım sızlanıp şikâyet üzerine şikâyet sıraladığında, dur. Ve bak.

Ayaklarına bak mesela. Ayaklarının nasırına bak. Yürütüldüğün yolların izlerini gör nasırların çizgilerinde. Yüzüne bak. Bir kedinin gözlerine bak. Bir yağmur damlasına bak alnına düşüp yüzünden süzülen. Gözlerini alan güneşe bak. Sabah uyanınca aynada kendine bak.

Bir sabah uyanınca aynada kendine bak; hakkının kendini bir zavallı olarak görmek olmadığını, yapmak gereken tek bir şey olduğunu düşün. Sonra da kullan o tek hakkını, sonsuz şükret.

Olmadı, içine bak.

Hüzünlerine bak mesela. Acılarına bak. Bak ki, içine yer etmiş bin bir çeşit duygunun sana dert değil derman olduğunu gör.

Verilen her nimet sınav olduğu gibi verilmeyenlerin de bir sınav olduğunu bir kere daha hatırla.

Her ne yaşadıysan veya yaşıyorsan; bil ki, onlar seni ebediyete götürecek yolu döşeyen taşlardır.

Evlendin, çocuğun mu olmadı? Çocuğun oldu, erkek mi olmadı? Erkek oldu, otistik mi oldu? Hiç mi evlenemedin? Baban bir kere bile sarılmadı mı sana? Annenin yüzünü bir kere bile görmedin mi? Baban çekip gitti mi ardına bile bakmadan? Çocukken başına istenmeyen şeyler mi geldi?

Yine acıma kendine.

Her ne yaşamış olursan ol, kendini zavallı biriymiş gibi görüp kendine ihanet etme.

Hayatım yanmış bir sayfa diyerekten, için için ağlarken, inlerken duyguların; yara almadan gitmek mi istersin dünyadan?

Hayatın hüznünü yenmeden nereye?

Ne eksiğin var Allah aşkına? Sana verilmeyen hangi şey, sana bahşedilmiş hayattan daha büyüktür?

Ağlıyorsun. Kendine. Kendi kendine.

Daha ne istiyorsun sabah güneşi gizlice sızarken odana?

Daha ne istersin? O'nu tanıyorsun.

Daha ne istiyorsun? Ebedi bir hayata namzetsin.

Daha ne isteriz ki? Öleceğiz ve ebedi hayatın kapısını çalacağız eninde sonunda.

Baksana, bir bardak su verdin annene. Bir başkasının kapısını çaldın. Sızlanacak ne var? İhanet edecek ne var kendine.

Neden mahrum kaldıysan, kaderindir senin o.

Nefsinin seni bir zavallı gösterme oyununa kanma.

Ne diyor şair Jean-Theodore Brutsch biliyor musun? "Kahraman olman/Savaşa soyunmak değildir nefretle.../Kahraman olmak/Sürüklemek değildir açgözlü yığınları/Görkemli ölümlere.../Kahraman olmak/Gülümsemesini/Ve umudunu korumasını bilmektir/Hüzünlerin, düş kırıklıklarının/Ve güç koşulların o tedirgin saatlerinde.../Bunu namus sözü edinmektir!"

Kahraman ol.
Kaderine gülümse.
Kahraman ol.
Her ne yaşarsan yaşa, kendine acıma.