12 Aralık 2011 Pazartesi

Bana bir koyun çiz


- Lütfen... Bana bir koyun çiz!
- Ne dedin?
- Bana bir koyun çiz...


Küçük Prens, çölde uçağı arızalanmış bir pilotla konuşuyor. Sekiz günlük suyu kalan pilot uçağını tamir edemezse ölecek. Serap değil, bir çocuk kendisinden resim çizmesini istiyor. Yerleşim merkezlerinden bin mil uzakta, her saniye tabutuna bir çivi çakarken, bu in mi cin mi olduğu belli olmayan çocuğa uçağın tamirini bırakıp koyun resmi çizecek! İyi de bu çocuğun ne işi var sahranın ortasında.

- Peki ama... Ne yapıyorsun sen burada?

En meşgul zamanında bile insan bir çocuğa beş dakikasını ayırabilir. Fakat ortada bir çocuk var mı gerçekten. Çölün yeni bir oyunu olmasın!

- Lütfen... Bana bir koyun çiz!

Exupéry, kahramanının sabrını sınıyor. Pilot pekâlâ kovabilir çocuğu yanından. "Çocuğum senin işin gücün yok mu!" diyebilir. Hem bakalım resim çizmesini biliyor mu! Cebinden bir kâğıtla dolmakalem çıkardığına göre biliyor. Yok, yok duraksadığına göre bilmiyor. Çocukken ne zaman resim çizmeye kalksa önüne matematik problemleri koyduklarını hatırlıyor birden.

- Ziyanı yok. Sen bana bir koyun çiz.

Çocuğa "Hayır," demekten zor bir şey yok. Sonunda bir koyun çiziyor pilot Küçük Prens'e. Fakat mutlu değil çocuk. Çünkü hasta bir koyun bu. İstek üzerine yeni bir koyun resmi çiziyor. Fakat bu resmi de beğenmiyor çocuk. Bu bir koyun değil, boynuzlarına bakılırsa bir koç! Bir daha deneyip dönmeli artık uçağa. İşte bu resim yüzünü güldürecek çocuğun. Fakat neden suratını asıyor?

-Bu fazla yaşlı. Ömrü uzun olacak bir koyun istiyorum!

Çok oluyor çocuk. Sabrı tükeniyor pilotun. Uçağın motorunu bir an önce sökmeli. Çocuğu başından savmak için son bir hamleyle bir şeyler çiziktiriyor kâğıda. Üzerinde delikler olan bir sandık resmi bu. Koyunu göremeyince kızıp gider belki Küçük Prens. Pilot, "İstediğin koyun bunun içinde!" diye noktayı koymak istiyor. Fakat o da ne yüzü aydınlanıyor çocuğun. Sevinçle haykırıyor:

- Ben de tam böyle bir şey istiyordum!

Görünmeyen bir koyunla mutlu oluyor çocuk. Dahası başını resme doğru eğip sandığın deliklerinden içeriye bakıyor. O da ne mışıl mışıl uyuyor koyun.

- Şuna da bak uyumuş!

***

Hayalimizde olgunlaşan meyvelere yetişmeye çalışırken hakiki yemişler; ne sunulsa biraz eksik, biraz soluk, biraz ekşi. Her manzarada hesaba katılmayan bir gölge, her aydınlıkta siyah noktalar... Kimse bir başkasının hayalindeki resmi çizemez. Modellerini saklar kalp çekerek perdeyi. Ressamı fırçasıyla, heykeltıraşı keskisiyle, yazarı kalemiyle yalnız bırakır. Faş ettikçe sureti yere çaktı pilotu Exupéry. Ta ki gizleyene kadar resmi sandıkta. Söylemedi ama biz duyduk: Bir resim ancak zihinde soluk alır. "Natürmort" öldü. Ölü doğa resimleriyle süslenen duvarlarda çivi yaraları... Sen okura bir pencere ver, o ne göreceğini bilir. Sen okura bir çivi ver, o yapsın tablosunu.

Hayalinde olgunlaşan meyveleri kim toplayabilmiş. Kim buz gibi testiyi dikerken başına soğutabilmiş içini. Her eser derin bir pişmanlıksa bir sonraki eser için gücünü pişmanlıktan mı alıyor sanatkâr? Dünya çamuruyla yoğurduğum hayal, bu sefer de istediğim surete kavuşmadı, diyerek köpüren ruhunu yeni bir eserin hayaliyle mi yatıştırıyor? Hayal, gerçek ve sanatkâr feleğin çemberine kendi dallarını değdirmek isterken çember hepsinden kurtulup insanlığın en eski oyunu saklambacın karanlığına mı yuvarlanıyor? Sanatçı bu eski oyunda yeni bir kovuk ararken kendine bulunmak istiyor mu? Yoksa oyun bittikten sonra da yaşayacağı, fosforlu acılar yayan bir sığınağın mı peşinde?

Bana bir mağara çiz! Av resimleri yapacağım duvarlarına açlıktan ölürken. Bana bir deniz çiz! Gökyüzünü sırtlandım oksijen tüpü yerine. Bana bir at çiz! Islık çaldığımda kişnesin. Bana bir ağaç çiz! Kırsın salıncağımı. Bana bir olta çiz! Balıklar uğramasın yanıma. Bana bir kayık çiz! Gemilerimi batırsın. Bana bir kitap çiz! Kurdelesinden tırmanayım aya. Bana bir baykuş çiz! Harabelerim için define. Bana boşluk çiz! Çil çil yıldızların peşine düşeyim. Bana bir köpek çiz, kocaman bir kemik atayım önüne.

Bu dünya bize yetmez.

A.Ali URAL

___________________________________________________________________________

Geç deği!



Depresyon hali ne zaman başlar? Bu konuda psikologlar ve psikiyatristler ayrı ayrı ve kendilerince profesyonel cevaplar verecektir. Bu konuda benim vereceğim cevaplardan biri ise oldukça basittir.

İnsanın ümidinin bittiği noktada depresyon başlar. Hayatımızda bir şeylerin iyileşeceğine olan inancımız kalmadığında enerjimiz biter. Her şey için bir isteksizlik başlar. Kalkmak da zor gelir, işe gitmek de ve hatta arkadaşlarla eğlence için buluşmak da. Ümitle birlikte kaybolan tek şey ümidin kendisi değildir; aynı zamanda anlam da kaybolur. Anlam kaybolduğunda insan yaşama amacını da kaybeder ve zaman beyhude bir şekilde geçer.


Heyecanın iki ucu vardır. Bir uçta yapmak istedikleri için derin bir sabırsızlık duyan, ertesi günü, ertesi yılı iple çeken ve projelerini adım adım hayata geçirmek için yerinde duramayanlar vardır. Heyecanın diğer ucunda ise bu gereksiz ve anlamsız zamanın bir an önce bitmesini bekleyen, umudu kalmamış ve yaşamda anlam bulamayanlar vardır. Bir de iki ucun ortasında bazen heyecanlanan, bazen de heyecanını kaybeden insanlar vardır. Bu kategoriye girenler mutedil dalgalı deniz gibi değişkendir. Bunda da kötü bir şey yoktur; normalliğe işaret etmektedir. İki uç arasında giderken dengede kalmaktadır. Ne var ki, denge noktası, bazen sıfıra eşittir.

Heyecanın bir numaralı ucunda, yapmak için derin bir sabırsızlık duyanlardır. Bu gruptakiler şaşkın bir telaş içinde değil, olgun bir sabrı yaşayanlardır. Onlar için yapmak istedikleri şey çok büyük ve ağırdır. Bu şeyi bir halat ile kendilerine doğru çekmektedir. Halat ellerini çok acıtsa da halatı hiç bırakmadan büyük bir inanç ve sabırla kendilerine doğru çekmekte ve hedeflerine yaklaşmaktadır. Heyecanın diğer ucunda her şey için geç olduğunu düşünen bir grup insan vardır. Bunlar yaşlarından bağımsız her şey için geç olduğunu düşünürler. 25 yaşında olup master için geç diyenler de olabilir; 40 yaşında olup iş kurmak için geç diyenler de, 45 yaşında olup evlenmek için geç diyenler de olabilir. "İşte her şey için geç" diyenlerin hepsinin ortak özelliği, yapmak istedikleri şey için umutlarının kalmamış olmasıdır. Henüz depresyona girmedilerse de kısa süre sonra depresyona girme potansiyeli de taşırlar.

Kendilerine yeni bir yaşam kurmaya başlayan, dünya çapında başarı elde etmiş birkaç insandan söz etmek istiyorum. Bizim coğrafyamızdan en ilginç başarı öykülerinden biri Mimar Sinan'ın başarı öyküsüdür. Profesyonel mimarlık kariyerine 50 yaşından sonra başlayan Mimar Sinan'ın öncesinde at üstünde kılıç sallayan bir asker ve devşirme bir yeniçeri olduğunu çoğu kimse bilmez. Mimarlık kariyerinin 'çıraklık eserim' dediği eserini 50'sinden sonra vermiş olması, onun alçakgönüllülüğünü değil, mimarlığa yeni başladığını gösterir. Ümidini kaybetmeyen genç ihtiyarlar kulübünün üyelerinin isimlerini biliriz; ama yaşlarını bilmeyiz. Kolomb, Amerika'yı keşfe çıktığında 50'sini geçmişti. Pasteur, kuduz aşısını bulduğunda 60 yaşındaydı. Verdi, en büyük eseri Fallstaf'ı yazdığında 80 yaşını geçmişti. Afrika'da hastaneler kuran ve ömrünün son günlerine kadar ameliyat yapan, katkıları dolayısıyla Nobel Barış Ödülü alan Albert Schweitzer, 90'larına yaklaşırken hâlâ çalışıyordu. Peter Drucker, 'başyapıtım' dediği "21. Yüzyıl İçin Yönetim Tartışmaları-Management Challenges for 21st Century" isimli kitabını yazdığında 90 yaşını geçmişti. Yukarıdaki paragraftaki kişilerin elli yaşından sonraki yıllarda yaptıklarını dikkate alacak olursanız, hiçbir şey için geç değildir.

Melih Arat


Typing Test Score

Yazma Testi sitesine gel ve dene!



Typing Test Score

Yazma Testi sitesine gel ve dene!



Typing Test Score

Yazma Testi sitesine gel ve dene!




Typing Test Score

Yazma Testi sitesine gel ve dene!



Typing Test Score

Yazma Testi sitesine gel ve dene!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buraya soru veya görüşlerinizi yazabilirsiniz!