29 Temmuz 2012 Pazar

Siyah çocuk, sizi uykunuzda yakalar!




NAR LEKESİ

Halbuki evvelden verilmiş, hükmün
Kutsalsın çocuk!
Bana kalsa, o cılız bedenin, dünyaya bedeldir.
Ama gel de anlat,
Bunu,
Dünyaya,
Seni bu hâle getirenlere.
Kimin umrundasın bilmem ama,
O var ki;
Her şeyi görür çocuk,
Seni de, seni sömürenleri de...
Üzülme!
Tesellin olmaz elbette,
Ama,
Seni aç bırakanlar
Başka yerlerde
Başka çocukları,
Kurşunlarla, bombalarla besliyorlar.
Sen yine de şükret çocuk.
Bu dünyadan bir tane daha var...
Seni kanatanlara da söyle!
Bu kan değil, nar lekesidir çocuk.
Varlığı cennetten...
Sen gül, onları güldürme!

Kaan Murat Yanık



    Siyah çocuk, sizi uykunuzda yakalar!




 Biliyorum bugün yine ABD, AB, devasa şirketler, borsa, faiz, kurla yatıp kalkacağız.

Adresi tümüyle şaşırmış durumdayız şu fani dünyanın 'traji-komik' imtihanı içinde.

Ağlamaya mecali, akıtacak gözyaşı kalmamış bir ananın kucağında, bir bardak 'su', bir dilim bayat 'ekmek' diye inleyerek çöl sineklerine, leş kargalarına yem olan siyah çocuğun dramını unutmuş, lüks, debdebeli iftar sofralarında 'imtihan' oluyoruz. Sadece 'geçen seneden daha az kazandığı için' bankalara ağıt düzecek hale sokmuşlar bizi. Korkuyorum, 'içimizdeki aptallar yüzünden bizi de helak eder misin Allah'ım!'

Ben bu ülkede yalınayak, karnı aç büyüyenlerdenim. Çoktan unuttum bile. Elemler gitti, lezzeti baki kaldı. Ancak bundan 7-8 sene önceydi. Oğlum 'baba acıktım' dedi. Her zamanki ekmek aldığımız fırından sıcak bir ekmek istedim. O anlık cebimde beş para yoktu. Kredi kartı kullanmıyordu. O zaman 'borç verin' dedim. İki liralık bir ekmek. 'Veresiye yoktur' dediler. Oğlumla göz göze geldim. Meğer bir babanın, bir annenin yavrusunun derdine derman olamadan onu çaresizce seyretmek zorunda kalması ne büyük bir zulümmüş.

Ancak dostlar, Afrika'da yaşananlar, oğlumla yaşadığımız iki saatlik 'karikatür', sanal, bir nefeslik sıkıntıya hiç benzemiyor. Çölde biraz sonra can verecek bir yavrunun, bir metre uzağında bekleyen leş kargalarından, sırtlanlardan ve bütün bunları seyretmek zorunda kalan çökmüş, bahtı kara bir anneden bahsediyorum.

Bana gelen şu mesajı paylaşayım sizinle: 'İnsanlık vicdanı, son altmış yılın en kurak günlerini yaşıyor Afrika'da! İnsanlar yüzlerce kilometre yürüyor kızgın çöllerde bir dilim kuru ekmek için... Çocuklarını kurtarabilmek adına... günlerce... yiyecek ve su bulabilmeyi ümit ettikleri yerlere doğru yürüyorlar... Anneler, babalar, hiç olmazsa bir (veya iki) çocuğu yaşayabilsin diye, hayatlarından ümitlerini kestikleri çocuklarını çölün ortasında yapayalnız bırakmak zorunda kalıyorlar! Hele bir düşünün, iki çocuğunuz var ve birisini feda etmek zorundasınız, ne yapardınız? Hangisini bırakırdınız koca bir kum deryasının ortasında, bir başına! Yaşadığını bildiğiniz bir çocuğunuzu ölüme terk etmek nasıl bir imtihandır? Onu orada bırakıp giderken arkanıza bakmaya cesaret edebilir miydiniz?

Afrika, işte böyle bir imtihanın içerisinde, obezite ile savaşmakta olan insanlığın gözleri önünde. Milyonlarca insan, açlığın pençesinde. Afrika'da bir nesil yok olmak üzere.

Farkındasınızdır, film sahnesinden bahsediyor değilim. Kara bahtlı, kara tenli bu kardeşlerimizin imtihan verdiği kara kıtada yaşanan dram kahredici bir gerçek! Aslında hepimiz, bu imtihanın bir parçasıyız. Dili, dini, rengi, milliyeti ne olursa olsun bu kardeşlerimizle birlikte bizler de imtihan oluyoruz. Gelin, bu sene almayı düşündüğümüz yeni ayakkabımızı, bilmem kaçıncı beyaz gömleğimizi, gitmeyi planladığımız tatilimizi, arabamız için alacağımız lastikleri.. bir süreliğine erteleyelim. Gelin hiç olmazsa onlardan birkaçını kurtaralım birlikte. 'Kimse Yok mu?' Derneği gibi birçok yardım mecrası var bu konuda çalışan. Ulaşın onlara, ulaşın Afrikalı çocuklara.

Tok yatarken, aç komşumuzu; çevremizdeki kimsesiz yaşlıları; hiç tanımadığımız, hiç de tanışmayacağımız bütün açları hatırlamak... Bu kavurucu Ramazan günlerinde Afrika'daki kardeşlerimizi hatırlayın acıkınca, susayınca. En çok da iftar sofrasına oturunca hatırlayın onları. İnsanlığın insanlığı unuttuğu bugünlerde, çölün ortasında çocuğunu bırakmak zorunda kalan annenin gözyaşına merhem olun.

Her şeyi unutun en iyisi. İftar sofrasında çocuğunuzun gözlerinin içine bakın. Eğer orada üzerine çöl sinekleri üşüşen, ölümün kenarındaki siyah çocuğu göremez iseniz, Allah korusun, 'vicdanın bu en kurak yazında' nasırlaşmış bir yürek sahibi olmuşsunuz demektir. Artık sıkılmaya, arlanmaya da gerek kalmamıştır, gayri. Nefes almadan, ara vermeden bir solukta silin, süpürün, yiyin efendiler, yiyin!



İbrahim Öztürk


________________________________________________________________
Siz duaların kabul olmadığını mı sanıyorsunuz?

 
_________________________________________________________________

Andy Sorenson - Border

İstanbul'a benzersin

Bazen, içinin kubbelerine sis çöker, İstanbul'a benzersin...
Kaan Murat Yanık

İstanbul'da bir sabah!


... 
Ne kadar fecrine gün doğsa da solmaz bu sabah
Mahşere dek Fatihlerinin namına ölmez bu sabah
Ah benim nazlı canım, Sevgilim, İstanbul'um ah
Sende Leyla huyu varken Bana kalmaz bu sabah...


   Fethullah Ekşi

26 Temmuz 2012 Perşembe

Dua - Selim Doğan



Dua

Bir yol tutmuş gideriz dünya denen şu handa

Yolumuz sapmışların yolu olmasın ya Rabb...

Garip kılma kimseyi Mevlam iki cihanda...

Mazlum olan zalimin kulu olmasın ya Rabb...



Sen(cc) herşeyden münezzeh, Sen(cc) Sübhansın, Sen(cc) teksin

Görürsün görülmezsin hem yakın hem uzaksın

Akarsa gözden yaşlar Sen'in aşkınla aksın

Bundan gayrı gözlerin seli olmasın ya Rabb...



Sanadır bu feryatlar rahmet bekleyen eller

Günah, acı ve savaş; yas tutmakta gönüller

Her yanda bir ızdırap; yılan zehrinde diller

Zalim olanın ağzı dili olmasın ya Rabb...



Dört bir yanda zulmet var çaresizim bi zarım

Senden başka kimim var sanadır intizarım

Gülün yolunu bilmez şu mücrim gülizarın

Değil dalında filiz dalı olmasın ya Rab...



Yaktı yıktı bir zalim o güzelim Bağdat'ı

Dinlemedi kimseyi kırılmadı inadı

Masum canı yakanın kopsun kolu kanadı

Silaha uzanacak eli olmasın ya Rab...



Akıl idrak etmez mi dimağlar anlamz mı?

Azgın yaralar ancak birlikle sarılmaz mı?

Kardeş kardeşi vurur yürekler sızlamaz mı?

Kardeş olmanın sağı solu olmasın ya Rabb...



Rızan için uçmazsa kanatları uçurma

Balıklara deryada bir damla su içirme

Kuru ekmek de olsa haram lokma yedirme

Soframda haksızlığın balı olmasın ya Rabb...



Beni benden ayırma; eri isem sözümün

Beni senden ayırma, nuru Sensin yüzümün

Daim Hakkı söylesin nağmeleri sazımın

Yalan ise mızrabı teli olmasın ya Rabb..


Selim Doğan



Hayatın 'Lâ ilâhe' faslı


Aylak aylak yüzüyorsun anlamsızlık deryasında. Soğumuşsun. Dünyadan. Yaşama iştahın yerle yeksan olmuş. Solup kurumuş dünya bir ceset gibi uzanmış yatıyor içinde. Hayat can çekişiyor ruhunda. Kalbinin elleri kırık. Duygularına inme inmiş, felç olmuş bir kol gibi mecalsiz.

Bozguna uğramış kalbin. Her bir köşesini ayrı bir dert tutmuş. Her köşesinde bir tutam sancı.

Hayat yorgunusun.

Uçup giden bir kuş gibi her şey, adını bilemediğin.

Ne güzel işte.

Hayatın "Lâ ilâhe" faslındasın. Baksana, ne güzel de inliyor kalbin: "Hiçbir şey ilah değildir. Kalbin alakasına fikrin merakına değmiyor."

Adsız sokaklara dönmüş yaşamın. Sanki sırtında taşıyorsun güneşi. Varlıklar taş kesilmiş yüreğinde. Harfler silinmiş. Sözcükler unutulmuş. Dünya biçimini yitirmiş. Karanlığa sürüklenmiş dünyan. Işıklar solmuş, donmuş kalmış yüreğinde. Zaman gömülü kalmış. Yolunu yitirmiş yolcusun. Tüm yollar çıkmaz sokak olmuş.

İyi ya işte.

Hayatının "Lâ ilâhe" safhasındasın.

Her yol, benden bir şey bekleme, diye sesleniyor sana, benden umudunu kes. Ben senin ilahın değilim diyor. Kalbin de bu seslenişe karşılık verip yüzünü çeviriyor dünyadan.

Koca bir güneş doğuyor dünyanın üstüne. Ama onun aydınlattığı varlıklar senin içini karartıyor. Güne başlamayı bile istemiyorsun bu yüzden. Karanlıkta biraz daha rahatsın. Uykunun karanlığına veriyorsun kendini sen de. Ah bir de şu rüyalar olmasa! Âlem-i misale bir girmesen, gözlerin dünyaya kapalı uyuyup kalsan.

Çare olarak eskiye dönmeyi istiyorsun. Yeniden hazlara gömülmek, yeniden neşelere gark olmak istiyorsun. Yanılıyorsun.

Ne kalbinin depremleri vardı daha üç beş ay öncesine dek, ne de sular seller silip süpürmüştü ruhunu. Her şey düzenli bir ilkbahar bahçesi gibiydi. Emellerin dal budak salmıştı içinde. Hedeflerin vardı. Çalışıp çabalamak için enerjin vardı. Dünya sonsuz bir beşikti. Sallanıyordun. Uyuyordun mışıl mışıl. Dünyadan hiçbir kuşku duymuyordun. Sana istediklerini verecekti. En azından sen kopara kopara alacaktın ondan.

Sonra, dünyanın karanlığı yuttu seni.

Kalbinle dünya arasında sonsuz bir "yol" açıldı.

Sevinmelisin.

Uyandın.

Hayatının "Lâ İlâhe" safhasına uyandın.

Baksana nasıl da inliyor "Lâ İlâhe" diyerek ruhun. Uyanışın sancısıdır kalbinin altını üstüne getiren. Nasıl da idrak etmiş kalbin, bu dünyada hiçbir şeyin ilah olmadığını, olmazsa olmaz olmadığını, dünyevi emellerinin boşunalığını.

Hayatı düşünüyorsun, anlamsız geliyor. Hayatını düşünüyorsun, anlamsız geliyor. Kendine kızıyorsun, neden gönlüm her şeyden geçti diye. Hatta hissettiklerinin Yaratıcını üzdüğünü zannediyorsun belki de. Belki de imanını sorgulayıp bunu iman zayıflığına yoruyorsun. Niye böyle hissediyorum diye dövünüyorsun. Aklın hayatın anlamını derinden bilirken, kalbinin öyle hissedemeyişini şerre yoruyorsun.

Diyorsun ki: "Her şeyin anlamsız gelmesi anlamsız geliyor."

Yanılıyorsun.

Sadece hayatının "Lâ ilâhe" safhasındasın.

Hayatta en büyük hakikat "Lâ ilâhe illâllah" değil midir? Bu sonsuz hakikatli cümlenin iki safhası var baksana. Mutlak Varlık bizden yalnızca "illâllah" dememizi istemiyor. Kolay mı öyle "illâllah" diyebilmek. Bir bedeli olacak. "İllâllah" demenin yolu "Lâ ilâhe" den geçecek. "İlahımız yalnızca O'dur" demeden önce hiçbir şeyin ilah olmadığı gerçeğiyle yanıp tutuşacak kalbimiz. Kalbimiz her "Lâ" deyişinde dünyadan kopmanın, ondan soğumanın acısını yaşayacak.

İşte, kalbin koca bir "Lâ" diyor yalnızca. "Lâ", diye haykırıyor, "hayır" diyor. O'nsuz her şeyi reddediyor. "Hiçbir şey ama hiçbir şey, O'nun dışındaki hiçbir şey, O'nun adına yaşanmayan hiçbir şey, O'nun için yaşanmayan hiçbir şey ama hiçbir şey anlamlı değil, tat vermiyor, huzur bahşetmiyor, beni tatmin etmiyor," diyor.

"Değmiyor," diyor kalbin, "hiçbir şeye değmiyor O'nun için ve O'nun adına yaşanmadıktan sonra hayat."

"Her şey koca bir hiç," diyor. Kalbin, "hayır," diyor. Reddediyor O'nun adına yaşanmayan hayatı.

Kalbin her şeyden soğuyarak, her şeye sırtını dönerek, her şeyin O'nsuz anlamsızlığıyla dolarak "beni" diyor, "beni illâllaha götür. Beni O'na taşı. O'nun sonsuz hakikatlerine taşı. Ben dünyadan soğudum. Çünkü hiçbir şeyin ilah olmadığını, olmazsa olmaz olmadığını, kalbin merakına, ilgisine değmediğini anladım."

Aklın her şeyin anlamlı olduğunu bildiği halde, kalbine her şey anlamsız geliyorsa, bil ki bu çok anlamlı.

Bu, kalbin "Lâ ilâhe" deyişinden başka bir şey değildir.



m.ulusoy@zaman.com.tr
http://twitter.com/mustafa_ulusoy

Suriye Halkının tüm dünyaya seslenişi!

Suriye Halkının Suriye meydanlarında okuduğu bildiri! 
Tarih : 21 Haziran 2012
Yer: Suriye’nin tüm illeri


"Artık sesinizi kesin. Komplonuz yenilgiye uğramıştır. Biz Suriye halkı 23 milyon ülkemize müdahale eden yeryüzünün tüm şer kuvvetlerine meydan okuyoruz. Halkımızı aldatamayacaksınız, kirli ve karanlık emellerinizi ikame edemeyeceksiniz. Kan üzerinden yürüttüğüz ikiyüzlü siyasetiniz, Suriye halkı tarafından başınıza çalınmıştır. Uşaklarınızın eli kanlı katliamları bizi yıldıramayacaktır. Tersine liderimiz Beşşar Esad etrafında direnen yönetimimizle bölge halkları adına topraklarımızı ve servetlerimizi talan etmek isteyenlere geçit vermeyeceğiz. 

Ülkemizi kana boyayan, casus ve uşaklarınız vatanlarına ihanet etmiş düşkünlerdir, onlar size daha çok yakışır. Cürüm şebekelerini siz ürettiniz siz tükettiniz. Posası da size kalsın; “insan hakları”, “göçmenlere yardım” adı altında tepe tepe kulanın, show yapın, medyanızı malzeme üzerine malzemeyi yalanla, kurguyla abartmayla, bıktırıcı tekrarlarla, dini alet ederek, mezhep çatışmalarını körükleyerek, etnik farklılıklar üzerinde tepinerek yapabileceğiniz her şeyi yapın, arkanızda hiçbir şeyi bırakmayan. Ne yaparsanız yapın artık halkın meydanlara koyduğu gücün karşısında birer cüce haline gelmiş haldesiniz. İflas ettiniz, karanlık amaçlarınızın bataklığında ebede kadar yaşamaya mahkumsunuz. Halkımızın komplolarınıza karşı cevabı budur. 

Suriye halkı dostluk ve komşuluk gereği barış içinde bir arada yaşama ilkesine bağlı olmaya devam edecektir. Dostluğu arkadan hançerleme gibi bir geleneği yoktur, Bu yöntemleri kullananları da unutmayacaktır. Bölgemizde tüm halkların kardeşçe yaşamı için dış güçlerin dayatmalarına ve bölgenin kukla yönetimlerinin işbirliği girişimlerine karşı, direnme çizgisinde ısrarlı olacaktır. İktidarlar gelip geçidir halkların kardeşliği ise kalıcıdır bu ilkeye bağlı kalınacaktır."

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Aktüel

Bu kitap beklemez!

Arjantinli yayınevinin çıkardığı kitap 2 ay içinde okunmazsa içerisindeki yazıları siliniyor.


Arjantin yayınevi Eterna Cadencia'nin Latin Amerika'dan yeni yazarları ve eserlerini tanıttığı kitap için hayata geçirdiği 'The Book That Can't Wait' adlı projede, kitabı satın alan kişi onu iki ay içinde okuyup bitirmek zorunda. Çünkü Özel bir mürekkep kullanılarak basılan kitabın yazıları güneş ve hava ile temas ettiğinde silinmeye başlıyor. İki ay içerisinde kitap tamamen boş sayfalardan ibaret hale geliyor. Okuyucunun devamlı kitap okumayı ertelemesinin önüne geçen ve böylece yazarların ikinci kitaplarını da çıkarabilmesine yardımcı olmayı hedefleyen kampanya, gazete dergi ve televizyonlarda adından sıkça bahsettirerek yayınevinin satışlarını yüzde 40 arttırdı. Projenin tanıtım videosunda videosunda "İlk denemesinde okuyamayanlar bir daha asla okuma şansı bulamayacak" sloganını kullanan yayınevi, bu konsepti ikinci baskısını yapmayacak kitaplar için kullanacağını duyurdu. Kitabın ilk baskısı piyasaya çıktığı gün tükenirken, binlerce yeni sipariş verildi.

Kaynak: ntvmsnbc.com



3D Yazıcı




3D Printer 3D modellerinizi tasarımdan hemen sonra tasarım doğrulamak, olası hataları engellemek, vakit ve nakit kaybından kurtulmak için kullanabileceğiniz yüksek teknoloji bir sistemdir. Bu yüksek teknoloji sistem adından da anlaşılabileceği gibi tıpkı bir yazıcı gibi çalışmaktadır. Yapmanız gereken tek şey 3 boyutlu bir tasarım programını kullanarak bir tasarım oluşturmak, bu tasarımı arayüz yazılımında konumlandırmak ve "yazdır" tuşuna basıp yaratıcılığınızın eserini kendi ellerinizle tutmak üzere, başka işlerle uğraşırken modelin yazıcıdan çıkmasını beklemek...



Gigapiksel Camera Nedir? 




Amerikalı mühendisler “olağanüstü detaylı” fotoğraflar çekebilen bir fotoğraf makinesi icat etti. Makine fark edilmeyen görüntüleri çekebilecek. Kuzey Carolina’daki Duke Üniversitesi ekibine göre AWARE2 isimli prototip aygıt, çözünürlüğü 50 gigapixel’e kadar ulaşan fotoğraflar çekebiliyor. 50 gigapiksel 50.000 megapiksel’e eşit. Makine, 98 minik kameranın bir cihazda bir araya getirilmesi ile çalışıyor. 

 Aygıtın ilk olarak askeri gözetlemeler için kullanılması muhtemel. ‘Fark edilmeyen görüntüler’ Fotoğraf makinesi, Duke Üniversitesi’nin Pratt Mühendislik Okulu’ndan mühdendis David Brady ve profesör Michael J. Fitzpatrick tarafından geliştirildi. Brady ve Fitzpatrick’e Arizona ve Kaliforniya Üniversitelerinden bilimadamları da eşlik etti. 

 Proje, Darpa olarak bilinen ABD Savunma Gelişmiş Araştırma Projeleri Kurumu tarafından finanse edildi. Prototip kameranın kendisi 76.2 santimetre kare ve derinliği 50.8 santim. Brady, “Mikrokameraların her biri, görüş alanının farklı noktalarından bilgi yakalıyor” dedi. “Esasen bir bilgisayar işlemcisi bütün bu bilgiyi, oldukça detaylı bir görüntüye dikiyor. Makine bir çok durumda fotoğrafçıların göremeyip, daha sonra fotoğrafın kendisine baktıklarında farkına vardıkları görüntüleri yakalıyor.” Piyasadaki tüketicilere yönelik çoğu fotoğraf makinesi, 8′den 40 megapiksel’e kadar fotoğraf çekebilmekte. Pikselleri bireysel veri “noktaları” olarak tanımlamak mümkün, ve piksel ne kadar yüksek olursa, görüntünün çözünürlüğü de o kadar iyi oluyor. 

 Araştırmacılar, fotoğraf makinelerinin elektronik parçaları küçülmeye devam edip daha verimli hale geldiği sürece, önümüzdeki beş sene içerisinde yeni nesil gigapiksel kameraların sıradan tüketici tarafından erişilebileceğini düşünüyor. Brady, “Fotoğraf makinesi şu anda elektronik kontrol bantları ve aşırı ısınmayı önlemeye karşı eklenen parçalar yüzünden çok büyük” dedi. “Elle tutulur gigapiksel fotoğraf makinelerinin çağı, daha verimli ve kompakt elektronikler geliştirilmesiyle başlayacaktır.”